Tüm canlılarda hayatta kalmak ve genlerini sonraki nesillere iletebilmek için mutlaka bir özelliğin bulunması gerekir. Adaptasyon yeteneği.
Değişime ayak uydurabilme kabiliyetimiz sayesinde atalarımızın hiç yaşamadığı zor şartlara uyum sağlayabilir ve böylece hayatta kalabiliriz. Milyonlarca yılda çevre şartları sayısız değişime uğradı ve biz tıpkı tüm canlılar gibi, hayatlarımızı bu değişimlerden sağ çıkmayı başaran atalarımızdan aldığımız genlere borçluyuz.
Şartların sürekli değişmesi aslında evrenin canlılara sunduğu yenilenme fırsatlarıdır. Bu fırsatları değerlendirip değişime ayak uydurabilenler yani kendini “güncelleyenler” ayakta kaldı, diğerleriyse tarih sahnesinden silinip gittiler.
İş yaşamında da çevre şartları sürekli bir değişim içinde. Gelişen teknoloji, güncellenen süreçler, yeni ürünler, rakip firmaların durumları, kampanyalar, yasal düzenleme ve regülasyonlar, kurumsal kültür…. Bunlardan belki de en önemlisi çalışan davranışlarının değişmesi. Biz adaptasyon yeteneğimizi bu kez işimizi başarıya ulaştırmak için kullanmak zorundayız: Yeni nesli anlama, eğitme ve yönetebilme becerisi kazanma.
Bazılarımız neslitükenenlerden olmadığımızı ispat için gençleri anladığımızı göstermek yolunda türlü çabalar sarfediyoruz. Fakat bazen ne yapsak olmuyor, “eski kafalı” yaftasını yemekten kurtulamıyoruz. Peki neyi ve neleri farklı yapmalıyız? Nereden başlamalıyız
Digitalleşme, daha önce kağıt ortamında olan bilgilerin bilgisayar ekranlarına taşınmasından ibaret değildir.
Öncelikle, klasik yaklaşıma sahip birçok kurumun değişim bütçelerini heba ettiklerini söylemek isterim. Yöneticiler arasındaki konuşmalar genelde şu şekilde oluyor.
- İşe ağitimden başlayalım
- Evet evet, eğitim şart
- Gençler artık kitap defter filan okumak istemiyor. Web portali yaptırdık onu bile kullanmadılar!
- Geçenlerde bir arkadaşım e-learning portali projesine başladıklarını söylemişti, biz de yapalım. Bir de bunu deneyelim!
- İyi fikir, böylece digitalleşmeyi de yakalamış oluruz..
Buna benzer dialogları siz de duymuş olabilirsiniz. Netice büyük oranda hüsran olur. Çok büyük bütçelerle satın alınan e-learning platformları, aylar süren içerik üretme çalışmaları, proje toplantılarıvs… neticesi genellikle şu olur
Üst yönetimden çalışanlara bir mail gönderilir. “Tüm personelin yeni e-learning platformundaki iş süreçleri eğitimini mutlaka bu ay tamamlaması istenir. Personelin çoğu azar işitmemek veya performans değerlendirmesinde olumsuz bir not almamak için yeni e-learning platformundaki içerik üzerinden istemeyerek de olsa birer kere geçer. Birçoğu “next” butonuna hızlı hızlı basarak bu eziyeti bir an önce bitirmek ister. En az 25 ekran süren konu anlatımı slaytları sonundaki kısa sınav da ekranda tamamlanır. Vee işte digitalleştik! Tebrikler.
Yapılan iş, önceden kağıt ortamındaki bilgilerin daha renkli ve resimli şekilde ekrana taşınmasıyla sınırlı kalmıştır. Bunun ismi digitalleşmedir evet ama eksik. Bu öyle bir eksikliktir ki tüm emeği ve bütçeyi mundar eder.
Bu örnekte kurum aşağıdaki tabloda yeni nesil tarafından talep edilen hiçbir şeyi yapmamıştır. En önemlisi olan “oyunlaştırma” kavramı e-learning projesine dahil edilmemiştir. Oysa oyunlaştırmanın gücünü kullanarak çok daha iyi sonuçlara ulaşılabilmektedir.
Oyunlaştırma kavramı yeni kurumsal modelin yapı taşını oluşturmalıdır. Digitalleşmeyse bu kavramı destekleyen bir araç olarak kullanılmalıdır. Yukarıdaki tabloya ne kadar yakınsanız yeni kuşak gençlerden oluşan personeliniz de size o kadar yakın olacaktır.
Mehmet AKGÜN