Göğün kızının elindeki yay o. Oku hedefe yollayan itici güç; değişim, dönüşüm, yeniden doğumun, zamanın simgesi aynı zamanda. Hilal şeklindeki ay… O Ay ki farklı evreler geçirir, form değiştirir, devridir tıpkı kadın gibi. Ay ile yıldızın bir edildiği bereketli topraklarda ne çok tanrıça var imrenilesi…
Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis
Konya Çatalhöyük’ün esrarengiz melodisi ile doğan Kybele,
Mezopotamya’nın Sümerleri ve ana tanrıça Kubaba,
Karadeniz’in Amazon’u…
Topraklarımızda tarih öncesi dönemden kalan muhteşem kadın figürleri, bugün biz turizmci kadınlar için ilham verici bir unsur olarak sektörümüze anlam katar mı acaba? Ya da geçmişimizde kadınların öngörü ve söz sahibi olduğu bir kültürün varlığına ilişkin toplumsal belleğimiz, turizmci kadınlarımızın kendilerine, sektörün de kadınlarımıza olan güvenini arttırır mı?
Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkeler arasında kadınları
n işgücüne katılma oranının en düşük olduğu ülke Türkiye maalesef. Ülkemizde toplam turizm istihdamının sadece %8’ini kadın çalışanlar oluşturuyor. Üzücü. Mevcut pek çok sorunumuz cinsiyetçi toplumsal düşünce yapımızdan kaynaklı. Yaşamı bir bütün olarak algıladığımızda erkeği-kadını yok ki bu işin. Mesele insan! Bu samimi düşüncem bir kenarda dursun, sektörde yaşanan sorunları hemcinslerime indirgeyerek devam etmek istiyorum mart ayının anlamına gönderme yaparak.
İşe alım mülakatında “evlenecek misiniz?” sorusu ile başlayıp istihdam sırasında cinsiyetçi mobing ve tacize kadar varan; duygusal olma bahanesiyle yönetme becerisinden yoksun olduğu düşünülüp tepe pozisyonlardan çok kurmay pozisyonlarda görev bulan; en kötüsü de yöneticilik yetkinliklerine fazlasıyla sahip olmalarına rağmen üst pozisyonlara gelmeleri engellenen, “cam tavan” etkisine maruz bırakılan kadın turizmciler…Turizm sektöründe çalışan kadın hakkında türlü görüşler olsa da, ben size içeriden bildiriyorum!
Biz kadınların kariyer hedefleri erkeklerden farklı değil. Mesleki deneyimlerimiz arttıkça hedeflerimiz de büyüyor. Biz başarıyı daha geniş tanımlıyoruz. Yaşamda üstlendiğimiz tüm rollerde başarılı olmak bizi mutlu ve doygun hissettiriyor. Evde, işte, fayda ürettiğimiz her türlü sosyal alanda… İşte bu sebeple kariyer hedeflerimiz daha yavaş büyüyor.
Biz kadınlar risklere karşı hazırlıklı olmak istiyoruz ve gerçeklikten uzaklaşmıyoruz. Bilmediğimiz zorluklarla karşılaşacağımız pozisyonlar için aday olurken yetkinliklerimiz konusunda son derece dürüst davranıyoruz. Risk ve getiri konusunda titiz davranıyoruz. Uzun vadeli, makro stratejilerde çok başarılıyız. İşte bu sebeple kariyer hedeflerimizin önü kesiliyor.
Biz kadınların doğası gereği kurumsal değerlerle uyumlu yöneticilik özelliklerimiz öne çıkıyor. Aidiyeti yaratan ya da mevcutu sürdürülebilir kılan biz kadınların pozitif tutumu. Güçlü çalışma etiğine sahip olmamız, sorumluluk almamız ve işin yapılmasını sağlarken empati yeteneğimizin üst seviyede olması ekipleri birleştiren bir unsur. İşte bu sebeple organizasyonlarda ekipleri ateşleyen doğal liderleriz, doğamız gereği…
Yüzyılımızda çalışma hayatında hala akademik doğruluğu kanıtlanmamış ‘inanışlar’ üzerinden ilerlendiğini görmek gerçekten üzücü. Toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vuran bu inanışlara karşı durmak için, birkaç dakikanızı ayırıp düşünün. Ortak bir gelecek için erkek egemen yönetim anlayışını bir kenara bıraksak; farklılıkların eşitliğine dayanan, dayanışmacı bir yönetim düzeni yaratsak. Ve kadın, günümüzde geçerli sayılan engelleyici bağlarından kurtulsa, sonra da erkeği erkekliğinin hapishanesinden kurtarsa! Güzel olmaz mıydı?
Ama mesele insan! Bu samimi düşüncem daima burada dursun.
Burçak ATAK